28.02.2009

Çocukluğumdan..

ŞAHİN (Street Hawk)

Kara Şimşek bittikten sonra onun yerine yayınlanmış, benzer konseptte bir diziydi. Bu dizide polis memuru Jessie düşmanları tarafından sakat bırakıldıktan sonra , kaçık bir bilim adamı Jessie'yi gizli bir projeye almıştı. Jessie gizlice ameliyat olup yürümeye başlamış ve olağanüstü özelliklerle bezeli kapkara ve eşi benzeri olmayan bir motosikletin sürücüsü olmuştu. Bundan sonra kahramanımızın şehirdeki kötülerle amansız savaşı başlamıştı. O zamanlar bu abi bize pek bir hoş gelse de dizimiz Kara Şimşek'in yerini tutamamış ve kısa ömürlü olmuştu.

GÜMÜŞ KAŞIKLAR (Silver Spoons)

Richie Rich'in dizi versiyonu gibi birşeydi. Başrolde oynayan Ricky Schroeder de zaten tip olarak Richie Rich'in tıpkısı sarışın, gıcık bir oğlandı. Bu dizi sayesinde Anglosaksonların "ağzında gümüş kaşşıkla doğmak" deyimini öğrenmiştik.

Hikaye çok zengin ama çocuk ruhlu bir adamın, yaşadığı bir haftalık evlilikten bir oğul sahibi olduğunu öğrenmesiyle başlıyordu. İşte bu oğlan Ricky idi. Adam oğlunu muhteşem malikanesine getirtince Ricky için bir eli yağda ötekisi şokellada bir hayat başlamıştı. Çünkü babası oyuncak fabrikası patronu idi ve malikane inanılmaz oyuncaklarla doluydu, uzayıp giden trenler, böyle kocaman oyun makinaları, bilardo, tilt, bilmem neler. Gıcık velet bu evlere şenlik evde vur patlasın eğlence çal oynasın gönlünce yaşayıp giderken bize de saf saf seyretmesi düşmüştü.


SÜPER NİNE (Supergran)

İngiliz yapımı kaçık bir komedi dizisiydi. Sup-sup supergran diye matrak bir jenerik şarkısı vardı. Başroldeki İskoç nine birgün parkta gezerken bir bilimadamının deneyine mi maruz kalmış ne olduysa süper güçler kazanmış ve Süper Nine olmuştu. Çok acayip bir uçan bisikleti vardı. Bu bisiklet ve özel güçleriyle kasabasını şeytan Campbell'in kötülüklerinden korumaya çalışırdı. Zamanın en son moda özel efektleri bu dizide kullanılmıştı.

HAYAT AĞACI (Generations)

Seksenlerin sonunda yayınlanmış kısa ömürlü bir Amerikan pembe dizisiydi. Biri beyaz biri siyah iki ailenin maceralarını anlatırdı, zenci aile dondurmacıydı, bunların ninesi beyazların annesinin dadısıymış eskiden, böyle bir hikayeleri vardı. Dizinin kahramanı başbelası sarışın Sam'di. Bunun kendiyle yaşıt Monik diye bir teyzesi vardı, Monik esmer ve de yakışıklı bir herifle evlenmişti, ancak bu dizinin prensi kesinlikle Kayl Mastırs idi, bütün hatunlar hastasıydı Kayl'ın hatta bizim Çalıkuşu Özgür bile! Sam'in çevirdiği dolaplar sonucu başına dert olan otel sahibi zengin bir de herif vardı. Dondurmacılarda da işler karışıktı. Bunların oğlu sevimli Adam, aile dostları Martin'in karısı Dorin ile al takke ver külah durumlardaydı. Sonradan Dorin hamile kaldı ama Adam, Maya diye çok genç ve güzel bir sevgili bulmuştu. Bu dizinin son sahnesinde Adam'ın babası kalp krizi geçirirken Dorin nedense adamın üzerinde oturuyordu ve tam o sırada ailenin kalanı içeri girmişti...

POP SAATİ

Bu sanki yüzyıllardır devam eden bir müzik programıdır. Pop Saati'ni Erhan Konuk hazırlayıp sunardı. Hiç değişmeyen bir dekorun önünde hiç kıpırdamadan oturur, ifadesiz bir yüzle ve tane tane konuşarak videoları takdim ederdi izleyenlere. Aradan Allah bilir işte kaç yıl geçti, Erhan Konuk ne dekorunu ne jeneriğini ne de pozisyonunu değiştirdi, hala aynı şekilde sevgili izleyenleriyle buluşmaya devam ediyor, tek fark saçlarına düşen aklar, böylece eski programlarla yenileri ayırd edebilirsiniz. Zamanında bunun hakkında "programını sadece 7 kişi izliyor" diye espriler yapılırdı. Erhan Konuk her videouyu hakkıyla sonuna kadar gösterir, Sezen Cumhur Önal gibi cart diye kesmezdi sonunu.

SAHİL GÜVENLİK (Baywatch)

Seksenler yavaş yavaş sona erip yerini farklı zamanlara bırakırken ekranda değişik diziler belirmeye başladı. Bunların ilki Sahil Güvenlik'ti. Kırmız şortlu adamlarla, kırmızı mayolu ve iri memeli kadınların plaj maceralarını anlatıyordu. Başrolde Kara Şimşek David Hasselhof oynuyordu, o sıralarda bütün gençlik dergileri bunun boy boy posterlerini verip durmuştu. Bir de sarışın silikon fırtınası Pamela Anderson var ki, resmen artık doksanlara geldiğimizin ve benim ergenliğimin habercisiydi.

GÖREVİMİZ TEHLİKE (Mission: Impossible)

Tom Cruise'un cafcaflı filmleri hikaye, asıl Görevimiz Tehlike'yi biz TRT'de pazar öğle yemeğinden sonra ailecek izlerdik. Bu özel ekibin başı beyaz saçlı yaşlı kurt Jim'di. Her bölüm önce o meşhur gaza getirici müzikle açılır sonra Jim, küçük kara bir kutu bulurdu, bu kutu "Senin görevin Jim eğer kabul edersen.." diye konuşmaya başlar, ve bu haftaki görevlerini anlatırdı. Sonra da 5 saniye içinde kendi kendini yok ederdi! Ben bu ekipteki tilki suratlı esmer Nicholas'ı beğenirdim, şimdi bakıyorum da pek te çirkinmiş. Ekipteki güzel kadın karakter bir süre sonra ölüp diziden ayrılmış, yerine Ziyaretçiler'deki Diana'yı oynayan kadın gelmişti.

GÜZEL VE ÇİRKİN (Beauty and the Beast)

Pazar gecelerinin unutulmaz dizisiydi. İnsanın içine işleyen dokunaklı bir müziği vardı. Açılış jeneriğinde Vincent'ı seslendiren sanatçı harikulade bir şekilde ulaşamayacağı bir dünyada yaşayan sevdiği kadını anlatır ve "onun adı Catherine" derdi. Vincent ülkemizde aslan adam olarak tanınan acayip bir yaratıktı. New York metrosunun alt katlarında, labirent gibi esrarlı bir yerde yaşardı. Catherine ise zengin, güzel, başarılı bir avukattı. Birgün yolda saldırıya uğrayıp yüzü kesiliyor ve parka terkediliyordu. Bunu bulan Vincent kadını aşağıdaki gizli odalara götürüyor, yeraltındaki güruhun lideri Baba, Catherine'i tedavi ediyordu. Sonra Catherine ile Vincent aşık oldular, Catherine'in parmağı kesilse Vincent bunu hissedebiliyor, kükreyerek gelip Catherine'i bin türlü beladan kurtarıyordu. Catherine'in çatıkatında harika bir dairesi ve muhteşem manzaralı bir balkonu vardı, balkonun kapılarını açınca ince tül perdeler uçuşur, Catherine ağır ağır yürüyerek balkona çıkar, gecenin karanlığında ışıl ışıl parlayan Manhattan manzarasını izlerdi. Az sonra Vincent gelir, birbirlerine sarılırlar ama daha ileri gidemezlerdi. Ne yazık ki Linda Hamilton diziden ayrılınca Catherine karakteri öldü ve devamını hiç izlemedim ben bunun.

SUSAM SOKAĞI

TRT'nin yabancı versiyonundan alıp uyarlayarak hazırladığı çok eğlenceli bir programdı. Sayıları öğreten kısımları bırakın, o kuklalar ve maceraları müthişti, Kermit başroldeydi ama ismi Kurbağacık'tı. Açıkgöz vardı sonra, çılgın Kurabiye Canavarı vardı. Edi ile Büdü kankigillerin maceraları vardı. Kermit'in röportaj yaptığı akla ziyan tipler vardı. "Dağdan geliyor bir kız döne döneeee", "Söyler misiniz bana nasıl gidilir Susam Sokağı'na?", "Arada kaldım taam arada", en hit şarkılardandı. Hele saymayı öğretmek amaçlı danseden tavuklar çok bitirimdi. Kuklalardan başka mahalle sakinlerinin maceralarını da izlerdik, bu mahalleli ortalarda dolaşan eşşek kadar yaratığa "minik kuş" diyen acayip tiplerdi. Bir de çöp adam gibilerden Kırpık vardı. Manav Zehra teyzenin artıklarıyla geçinirdi. Hep gitarla dolaşan ama "uzuun uzuun kavaaklar" satırından başka şarkı söylemeyen Hakan abi hakkında yorum yapmasam da olur! Susam Sokağı bizim çocukluğumuzdu.

ALF

Uzay gemisi ile sıradan bir Amerikalı ailenin evine düşen kıllı uzaylı Alf'in maceralarını anlatırdı. Alf'i harika Müşfik Kenter seslendirirdi. Alf çok oburdu, bunların gezegeninde en makbul yemek kedi olduğundan evin kedisini yakalayıp kimse görmeden yutmayı hayal ederdi hep. Aile babasının adı Willie Tanner idi. Ama Alf ona "hey Willie naber" falan gibi laubali şekilde seslenirdi. Annenin adı da Kate idi , oğlanla kızı anımsamıyorum. Yalnız sonradan bunların Erik ismini verdikleri üçüncü bir çocukları da olmuştu. Alf'in perçemli saç modeli de çok bitirimdi.

MAVİ AY (Moonlighting)

En fenomen dizi Dallas idiyse, en sevilen dizi de Mavi Ay idi. Mavi Ay, gözden düşmüş eski model Maddie Hayes'in iflas ettiğini öğrenmesi ile başlamıştı. Maddie kendine kalan tek mülkü olan Mavi Ay detektiflik bürosuna giderek buradaki personelle tanışıyor, ve müstakbel ortak detektif David Addison, Maddie'yi delirtiyordu. Telefonlara kaçık bayan Topesto cevap veriyor ve her seferinde "Mavi Ay detektiflik bürosu, kedinizi mi kaybettiniz, kocanız mı evden kaçtı..." vb vb bir şiirle açıyordu telefonu. Sonradan şapşal Herbert Viola ile evlenmişti. David Addison'ı yani Bruce Willis'i, nurlar içinde yatsın rahmetli Alev Sezer konuşmuştu. Dizinin ülkemizde bu kadar sevilmesinin, Bruce Willis'in çılgın popülaritesinin sebebi bence bu harikulade sanatçının yaptığı başyapıt dublajdan ileri geliyordu. Dizimizde ise Maddie ofisi satmayıp David ile çalışmaya başlıyor, bunlar çılgınlar gibi kavga ederken bir yandan da davaları çözüyorlardı. Tartışmadan sonra David odasına gider ikisi de karşılıklı olarak çaaattt diye kapılarını çarparlardı. Maddie hep ipekli etek ve bluz giyer, ofise gelip asansörden çıktığında koridorda yürürken yırtmacından güzel bacakları sergilenirdi. David ve Maddie'nin aşkını izlemek nasip kısmet olmadı ama bize, dizinin ortalarından sonra olaylar absürd bir hal alarak abuk subuk şekilde sona ermişti.

16.02.2009

TagOnHuckle